HAZRET-İ
ÖMERİN MÜSLÜMAN OLUŞU:
Kureyş Müşrikleri Habeş ülkesine hicret eden müslümanları, kendilerine teslim etmemesi üzerine işkencelerini artırmaya başladılar.Kureyş Müşriklerinin azıllılarından Ebu Cehil, kureyşlilere teklif götürerek Peygamberi öldürülmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa büyük ödülün verileceğini ilan etti.Hz.Ömer ‘’ben buna talibim’’ dedi.Ona’’ Ey Ömer!Sen,buna elverişlisin!’’dediler.Hz.Ömer,vereceğiniz mallar hakkında Sağlam Kefalet var mı? Diye sordu.Ebu Cehıl ‘’Evet var! Dedi.Hz.Ömer bu hususta onlarla bir anlaşma yaptı. Hazret-i Ömer'in kız kardeşi Fatıma bint-i Hattab, Said b. Zeyd, b, Amr,b. Nufeyl ile evli olup Fatıma hatun da, Said b. Zeyd de, Müslüman olmuşlardı.Fakat, Müslümanlıklarını, Hz. Ömer'den, gizli tutuyorlardı.Yine, Hz. Ömer'in mensup bulundu§u Adiy b. Ka’b oğullarından Nuaym b. Abdullah Nahham da, Müslüman olmuştu.Kavmindan korktuğu için, o da, Müslümanlığını, gizli tutuyordu.Habbab, b. Erett, Fatıma hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu,
Kureyş Müşrikleri Habeş ülkesine hicret eden müslümanları, kendilerine teslim etmemesi üzerine işkencelerini artırmaya başladılar.Kureyş Müşriklerinin azıllılarından Ebu Cehil, kureyşlilere teklif götürerek Peygamberi öldürülmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa büyük ödülün verileceğini ilan etti.Hz.Ömer ‘’ben buna talibim’’ dedi.Ona’’ Ey Ömer!Sen,buna elverişlisin!’’dediler.Hz.Ömer,vereceğiniz mallar hakkında Sağlam Kefalet var mı? Diye sordu.Ebu Cehıl ‘’Evet var! Dedi.Hz.Ömer bu hususta onlarla bir anlaşma yaptı. Hazret-i Ömer'in kız kardeşi Fatıma bint-i Hattab, Said b. Zeyd, b, Amr,b. Nufeyl ile evli olup Fatıma hatun da, Said b. Zeyd de, Müslüman olmuşlardı.Fakat, Müslümanlıklarını, Hz. Ömer'den, gizli tutuyorlardı.Yine, Hz. Ömer'in mensup bulundu§u Adiy b. Ka’b oğullarından Nuaym b. Abdullah Nahham da, Müslüman olmuştu.Kavmindan korktuğu için, o da, Müslümanlığını, gizli tutuyordu.Habbab, b. Erett, Fatıma hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu,
Bir gün, Hz, Ömer;
Peygamberimizle Eshabından bir cemaata saldırmak üzre, kılıcını,
kuşanmış olarak, evinden çıkmıştı ki Peygamberimiz ve Eshabının,
Safa tepeciğinin yanındaki bir evde toplandıkları ve kadınlı,erkekli
kırk
kişiye yakın
oldukları, kendisine haber verilmişti.Dar-ı Erkam'da; Peygamberimiz
Aleyhisselam ile Amucası Hz. Hamza,Eshab-ı Kiramdan Hz. Ebu Bekr, Hz.
Ali ve Habeş ülkesine hicret etmeyip Peygamberimizle birlikte Mekke'de
oturan Müslümanlardan bazıları da, bulunuyordu.Nuaym b. Abdullah,
Hz, Ömer'e rast geldi. Ona "Ey Ömer! Nereye gitmek istiyorsun?"
diye sordu.Hz, Ömer: "Kureyşilerin işlerini, darmadağan eden,Akıllarını,
akılsızlık sayan, Dinlerini, ayıplayan, İlahlarına, dil uzatan ,
Şu Ata dinini, bırakıp yeni din tutan Muhammed'e gitmek istiyorum! Öldüreceğim
onu!" dedi.Nuaym b. Abdullah "Vallahi, ey Ömer! Seni, nefsin
aldatmıştır nefsin! Sen, Muhammed'i, Öldürünce, Abd. Menaf oğullarının,
seni, yeryüzün gezer bırakacağını mı sanıyorsun.Sen, kendi ev
halkına, dönsen de, onların işi üzerinde dursan olmaz mı dedi.Hz.
Ömer ", Sen, benim Ev halkımdan, hangisini kasdediyorsun?"
diye
sordu, Nuaym b.
Abdullah "Enişten ve Amucanın oğlu olan Said b, Zeyd, b,Amr'ı
ve kız kardeşin Fatıma bint-i Hattab'ı, kasd ediyorum! Vallahi,
ikisi de, Müslüman oldular, Muhammed'e, uydular ve Onun,dinine
girdiler!
Sana, önce, onlarla
ilgilenmek düşer!" dedi. Hz. Ömer, hemen, geri dönüp kız
kardeşi ile Eniştesinin evine kadar gitti.O sırada, onların yanında
Habbab b. Erett ve onun yanında da, içinde Taha suresi yazılı bir
Sahife, bulunuyor, onu, onlara okuyordu: Hz. Ömer'in tıkırtısını,
işittikleri zaman, Habbab, evin bir köşesinde gizlendi.Fatıma, hatun
Sahife'yi alıp uyluğunun altına sakladı. Hz. Ömer, evin yanına
geldiği zaman, Habbab'ın, Fatıma hatunla Said
b.Zeyd'e, Kur'an
okuduğunu, işitmişti.Eve, girince "İşitmiş olduğum o şey,
ne idi?" diye sordu.Kız kardeşi ile Eşniştesi ` `Sen, bir şey
işitmedin ! ' ' dediler.Hz. Ömer "Evet! Vallahi, ikinizin de,
Muhammed'e uyduğunuzu ve Onun dinine girdiğinizi, haber aldım!?"
dedi ve hemen Eniştesi Said b. Zeyd'in üzerine çullandı.Fatıma
hatun kalkıp onu, kocasının üzerinden ayırmak, uzaklaştırmak
isteyince, Hz. Ömer, vurup Fatıma hatunun başını yardı!
Hz. Ömer, bunu, yapınca,
kız kardeşi de, Eniştesi de "Evet! Biz, Müslüman olduk,
Allah'a ve Resulüne iman ettik!
Sen, istediğini
yap!" dediler. Hz. Ömer, kız kardeşinin başını, yarıp kanattığını,
görünce, yaptığına pişman oldu. Yapmak istediği şeylerden vaz geçti.
Kız kardeşine "Demin okuduğunuzu sizden dinlediğim şeylerin
yazılı bu-
lunduğu şu
Sahife'yi, bana, ver de, Muhammed'in getirdiği şeyin ne olduğuna bir
bakayım?" dedi.Kız kardeşi "Biz, senin Sahife'ye, bir şey
yapmandan,korkarız!" dedi.Hz.Ömer "Korkma!" dedi ve onu,
okuduktan sonra, geri vereceğine, ilahları üzerine yemin etti.Bunun
üzerine, Fatıma hatun, Onun Müslüman olacağını umarak "Ey
Kardeşim! Sen, puta
taptığın müddetce, pissin (temiz değilsin!) Halbuki, Ona (Kur'an-ı
Kerim, yazılı Sahife'ye) pak olandan başkası, dokunamaz! "
dedi.Hz. Ömer, kalkıp yıkanınca Fatıma Hatun, ona, Sahife'yi,
verdi.Sahife'de, Taha suresi yazılı idi.Hz. Ömer, sureyi baş tarafından
okumağa başladı.Hz. Ömer: "Bu sözler, ne kadar güzel, ne
kadar değerli!" demekten, kendini, alamadı. Habbab, bunu, işitince,
saklandığı yerden çıkıp Hz. Ömer'in yanına geldi.
"Ey Ömer!
Vallahi, Allah'ın, Peygamberinin duasını, sana nasib edeceğini,
umuyorum:Ben, dün, Peygamber Aleyhisselam'dan işittim ki: O; (Ey Allahım!
İslam'ı,Ebulhakem b.Hişam veya Ömer b. Hattab ile güçlendir!)
diyerek dua etmişti. Ey Ömer! Artık, Allah'dan, kork! Allah'dan!"
dedi.Hz.Ömer, Habbab'a "Ey Habbab! Sen, bana, Muhammed'in bulunduğu
yeri, göster de, yanına varıp Müslüman olayım?" dedi.Habbab:
"O, Safa tepesinin yanındaki bir Ev'in içindedir.Yanında da,
Eshabından bazıları, bulunuyordur." dedi.Hz. Ömer, hemen kalkıp
kılıcını, kuşandı. Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam ile Eshabının
bulunduğu yere kadar varıp kapıların, çaldı.Hz. Ömer'in sesini, işitince,
Peygamberimizin Eshabından bir Zat kalkıp kapının gediğinden dışarı
baktı.Hazret-i Ömer'i, kılıcını, kuşanmış olarak, görünce,
korktu. Peygamberimizin yanına döndü "Ya Resulallah! Bu, Ömer
b. Hattab'dır. Kılıcını kuşanmış bir haldedir!"
dedi.Hz.Hamza "Ona, izin ver! Eğer, o, iyilik için geldi ise,
kendisine bol bol iyilik ederiz.
Eğer, kötülük için
geldi ise, onu, kendi kılıcıyla öldürürüz!"
dedi.Peygamberimiz "Ona, izin veriniz!" buyurdu.
Kapıdaki zat, ona,
izin verdi.Peygamberimiz, kalkıp ona, doğru vardı ve kendisi ile
avluda karşılaştı.Kuşağından veya ridasının toplandığı
yerden tutup kendine doğru hızlıca çekti. ve ’ Ey İbn. Hattab Ne
getirdin Vallahi, Allahın, sana, bir musibet indirmesine kadar duracağını,
sanmıyorum!" buyurdu. Hazret-i Ömer "Ey Allah'ın Resulu!
Ben, Allah'a, Allah'ın Resulüne ve Ona, Allah'dan gelen şeylere iman
edeyim diye Senin yanına geldim!" dedi.
Bunun üzerine,
Peygamberimiz "Allahu Ekber!" diyerek Tekbir
getirdi.Peygamberimizin Eshabından olan ve evde bulunan halk, hz. Ömer'in
Müslüman olduğunu, anladılar.Onlar da, Tekbir getirdiler.Tekbir
sesleri, Mekke yollarında duyuldu.Hz. Ömer, der ki: "Müslüman
olup ta, dövülmeyen, dövmeyen bir kimse görmedim.Ancak, bundan,
benim payıma, hiç bir şeyin düşmediğini gördüm.Kendi kendime (Müslümanlar,
musibetlere uğrarlarken, ben, musibete
uğramamak istemem !)
dedim. Müslüman olduğum gece, kendi kendime düşündüm. (Mekke halkından,Resulullah
Aleyhisselam'a, düşmanlıkta en azılısı kim ise, gidip Müslüman
olduğumu, ona, haber vereyim! Tamam! Ebu Cehl'e, haber vereyim.
dedim.Sabaha çıktığım zaman, Ebu Cehl'in kapısını, çaldım. Ebu
Cehl, yanıma çıkıp (Hoş geldin kız kardeşimin oğlu! Ne haber
getirdin?) dedi.(Allah'a ve O'nun Resulü olan Muhammed'e iman ve
Kendisinin getirip
bildirdiği şeyleri
tasdik ettiğimi, sana, haber vereyim diye geldim!? deyince, kapıyı, yüzüme
çarparcasına kapayıp (Allah, Seni de, Senin getirdiğin haberi de, çirkin
ve iyilikten uzak etsin!) (Allah, senin de, belanı versin, senin
getirdiğin haberin de,belasını versin!) dedi." Ve Hz. Ömer Müslüman
olduktan sonra Müslümanlar açıktan ,Kabede ,toplu, cemeat halinde
namaz kılmaya başladılar.Ve Hz.Ömer Müslümanlığı seçtikten
sonra , islamiyete meyili olan bir cok Kureyşli islamiyeti seçmeye başladılar.
AKABE BEY'ATLARI
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla 621-622 yıllarında Mekke'nin
Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki anlaşma ve ahidleşme.
Mekke'ye üç km.
kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bir mevkiye verilen
Akabe adına bölgenin başka yerlerinde de rastlanmaktadır. Aynı adı
taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe denince ilk defa bu meşhur
ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî hatıra gelmektedir.
İslâm'ı çeşitli
kabile ve gruplara anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.) özellikle
Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasında dolaşıyor ve onlara
bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu hac mevsimlerinin birinde
Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki Arap kabilesinden
biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle karşılaşan Hz.
Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin onbirinci yılında
onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet edip, büyük
bir samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır Yesrib'teki
diğer Arap kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas savaşlarından
bezmiş olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış ortamı oluşturacağını
ümit ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni
dinlerinden kardeş kabîle Evs'e bahsedip onları da İslâm'a davet
edeceklerine ve gelecek yıl yine Hacc mevsiminde aynı yerde
Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip ayrıldılar
Medine'de yaşayan bu
iki kabîlenin dışında ayrıca üç Yahûdi kabîlesi daha
bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden ve putperestlik anlayışlarından
dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler ellerindeki Tevrat'a, ayrıca
âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına göre yakında bu bölgede
zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu peygamberin desteğiyle
putperestliğe son vererek Arapları ortadan kaldıracaklarını söyleyip
duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve Hazrec
kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Akabe'de
görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu peygamberin yanında yer
almakta hiç tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman Yesribliler
Resulullah'a iman ederek şöyle dediler: "Kavmimiz çok zor günler
yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz. Yıllardır süren çatışmalar
aramızda sonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu yeni dinin
bizleri biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına
inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık
son bulmasını istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu
kişilerden ibaretti: Es'ad b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik,
Ukbe b. Âmir, Kutba b. Âmir ve Câbir b. Abdullah b. Riab. Bunlardan
ilk ikisi Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm, Sîre, II, 70 vd.;
İbn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk
Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle
bu yeni dini tanıtmaya ve akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar.
Bu küçük grubun Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve
Hazrec'ten bir çok kimse bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle
Resulullah'ın dayılarından olan Neccaroğullarına mensup Es'ad b.
Zurâre ile Avf b. Hâris müslümanlıklarını asla gizlemeksizin büyük
bir gayretle insanları İslâm'a davet ettiler. Gerçekten İslâm akîdesi
Yesrib de yıllardır süren savaşların sona ermesinde büyük bir
etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde
kısa zamanda kardeşler oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin
onikinci yılında yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki
kişi Akabe mevkiinde Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular.
Bunlardan altısı bir önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci
Akabe Bey'atı adı verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b.
es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatır:
"Refahta olduğu
kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu
destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resulullah'ı
kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet
etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık
ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize,
kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye
iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resulullah'a
muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca bizden birinin
verdiği sözünde durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının
Allah'a ait olduğuna ve ona Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık
haliyle bunlardan birini işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa
bunun ona keffâret olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de
işlediği o suçu Allah açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına;
Allah'ın dilerse onu bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair
Resulullah'ın bize bildirdiği hususlara sadık kalacağımıza da söz
verdik."
Bu birinci Akabe
Bey'atına katılan oniki kişiden altısı bir önceki yıl iman eden
kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b. Hâris, Zekvân b. Kays, Ubâde
b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve Ebu'l-Heysem Mâlik
b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl Resulullah ile
tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b.
Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.
Medineliler, hacdan
geri dönerlerken, yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere Resulullah
tarafından tayin edilen Mus'ab b. Umeyr'i götürdüler. Kısa surede
Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı. Mus'ab b. Umeyr,
Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa
zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya
başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle
gelmişti. Mus'ab b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri
gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki
büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm, Medine'de bir hayli kabul gördü.
Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi şehirlerine dâvet etmeye
karar verdiler.
Birinci Akabe Bey'atından
bir yıl sonra Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler. İçlerinde
ikisi kadın yetmiş beş müslüman vardı. Allah Resûlünün bu defa
onlarla ilgi kurması İslâm'ın tebliğinden ibaret değildi. Çok önemli
kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri yine Akabe mevkii oldu. Buluşma
gizli yapılacak ve hiç kimseye haber sızdırılmayacaktı. Gece yarısına
doğru, Medineliler, gayet tedbirli hareket ederek kararlaştırılan
yerde toplandılar.
Rasûl-i Ekrem
Akabe'ye bu defa amcası Abbâs ile birlikte geldi. Abbâs henüz ya müslüman
olmamış, yahut müslümanlığını gizliyor, ancak yeğenini himaye
ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir aile borcu kabul etmişti.
Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:
- Ey Hazrecliler,
Muhammed (s.a.s.)'in aramızdaki mevkii bildiğiniz gibidir. Biz, onu düşmanlarından
koruduk ve koruyacağız. Kendisi burada, ailesinin yanında, nezdimizde
izzet ve ikrâm içindedir. Fakat sizinle bir andlaşma yapmak ve size
katılmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü tutmak, kendisine muhalefet
edenlere karşı gelmek hususunda azminiz kuvvetli ve sağlam ise buna
bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek, yanınıza geldikten sonra
yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden söyleyiniz ve onu
kendi haline bırakınız.
Medineli Müslümanların
cevabı şöyle oldu:
-Dediklerinizi
dinledik. Ey Allah'ın resulü, siz söyleyin! Kendiniz adına, Allah adına
istediğiniz andı bizden alınız. Biz hazırız.
Resulullah Hz.
Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle
buyurdular:
"Kadınlarınızı
ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere
size elimi veriyorum"
Elini ilk uzatan, Berâ
b. Ma'rur oldu. O, şöyle dedi:
-Bey'at ettik ya
Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi,
çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz gibi seni de koruyacak ve
savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz. Zırha alışkınız.
Bu, bize atalar mirasıdır.
Bera'dan sonra söz
alan Ebu'l Heysem de:
- Ya Resulallah,
dedi. Bizim yahudilerle bir takım bağlantılarımız vardır. Bu bağlantıları
keseceğiz. Biz bunu yaptıktan sonra siz de Allah'ın inâyetiyle
muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin yanına döner misiniz?
Resulullah (s.a.s.) gülümsediler
ve dediler ki:
"Kanım sizin
kanınızdır. Siz bendensiniz, ben de sizdenim. Kiminle dövüşürseniz"
ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış yaparsanız, ben de onunla
barış yaparım. "
Resulullah
(s.a.s.)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere elini uzatıyordu.
Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya atılarak şunu söyledi:
-Hazrecliler! Bu zata
niçin bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanların kırmızısına
ve siyahına, yani Arap ve Arap olmayana karşı savaşa hazır olmayı
kabul etmiş oluyorsunuz. Bir felâkete uğradığınız ve ulularınızın
maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu yalnız başına bırakacaksanız
şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa dünyada ve ahirette
rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak, malca felâkete
uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze
alacaksanız, bunu yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.
Hepsi kabul ettiler
ve sordular:
- Ey Allah'ın Resulü,
buna karşılık bize ne va'd ediyorsunuz?
Resulullah:
"Cennet"
dedi.
Bey'at kısa zamanda
tamamlandı. Hepsi de darlıkta ve genişlikte her halükarda itaate, sözün
ancak doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
korkmamaya söz verdiler.
Bey'attan sonra
Resulullah (s.a.s.), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi olmak üzere
on iki nakip seçtiler. Es'ad b. Zurâre de hepsinin başı ve emîri seçildi.
Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler. Bunun anlamı, oniki
kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.
Bey'at gece karanlığında
tenhada ve gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde
bir çığlık karanlığın perdesini yırttı:
- Ey Kureyş,
Muhammed ile atalarının dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için
andlaşma yaptılar!..
Fakat müslümanların
artık kimseden çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde
şöyle dedi:
- Ya Resulallah, seni
hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kılıçlarımızı
kınından sıyırır üzerlerine saldırırız. Resulullah (s.a.s.) ise
şöyle buyurdular:
"Hayır... Bize
savaş izni daha verilmiş değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."
İslâm'a teslim olup
Resulullah'a tam anlamıyla bey'at eden bu ilk müslüman kitle için
emre itaat mutlak idi. Akabe'deki bu toplantı dağıldı ve herkes
yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli müşrikler bu bey'attan haberdar
olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini araştırmağa başladılar.
Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in Hz. Peygamber ile
anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli müşrikler
bu gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar
şehri terk etmişlerdi .
İslâm Devleti'nin
kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan ikinci Akabe bey'atına,
Resulullah'ın savaş ve barışta korunacağına dair prensiplerin
tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at olmasından
dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe bey'at'ının
gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o gün
İslâm Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.